Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

Türkiye'ye Yeni Bir Anlayış Geliyor

Bilgi Toplumu Bakanlığı

 

     Türkiye kendisini AB'ye hazırlıyor. İnsan haklarından, toplum sağlığına pek çok alanda yasal düzenlemeler yapılıyor. Ancak, bu yasal düzenlemenin temelinde yer alan bilgi ve bilişimle ilgili konular sürekli arka planda tutuluyor. Batılı ülkelerin hemen hemen hepsinde bilgi ve bilişimle ilgili bir bakanlığın olduğunu belirtiyor DSP İstanbul Milletvekili Prof. Ziya Aktaş. Türkiye'nin ise bu konuda geç kaldığını söylüyor. Aktaş ve arkadaşları, TBMM'de, Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Topluluğu'nda bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Prof. Ziya Aktaş' la, Bilgi Toplumu Bakanlığı’ nı konuştuk

     -Bilgi Toplumu Bakanlığı bir süredir konuşuluyor. Bu bakanlıkla neyi amaçlıyorsunuz?

     Aslında Türkiye'de gelişmekte olan ülkeler veya gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bilgi teknolojilerinden veya bilişimden sorumlu bir bakanlığın olması gerektiğini yıllardır savundum. Bu noktaya gelmemiz de birden olmadı.

      -Peki bu projenin geçmişinden söz edebilirmisiniz?

     1970'li yıllarda Türkiye'de bilişim ve bilgi teknolojilerinen sorumlu bir kurumsal yapı olmalı görüşünü savunduk. İki kez girişimimiz oldu. Birinde Dış İşleri eski Bakanı Gündüz Ökçün'e birkaç arkadaş gittik. Ülkemizde adına Türkiye Bilişim Kurumu dediğimiz bir yapı oluşturulsun talebimizi ilettik. Fikre sıcak yaklaştılar. Ancak aradan geçen zaman içerisinde hükümetler değiştiği için yerine gelen bakanla da görüştük. Araya 12 Eylül girdi. O dönemde Devlet Durum Merkezi adında bir kurum kurulması yönetim tarafından öngörüldü. Bu kurumla da Başbakanın veya Cumhurbaşkanı’ nın tek bir tuşla bütün Türkiye'deki her bilgiye ulaşması amaçlanıyordu. İki yıl kadar çalışmaları sürdü daha sonra kapandı. Aradan yıllar geçti bu yıllar içerisinde Türkiye'nin bilimsel kurumları başarılı çalışmalar sergi-leyemedi. Bunda da siyasi yapı-lanmanın hataları vardı. 1995'li yıllara geldiğimizde dünyada bu alandaki çalışmaları incelemeye başladım.Gelişmekte olan ülkelerde konuyla ilgili gelişmiş ülkelerde ise herhangi bir bakanlığa bağlı bilgi teknolojileri veya bil-işimden sorumlu bir bakanlığın olduğunu gördüm. Buradan esinlenerek Bilgi ve Teknoloji adı altında bir bakanlığın kurulmasının gerekli olduğunu düşünmeye başladım.

     -Kurulması planlanan bakanlığa Bilgi Toplumu Bakanlığı adını neden uygun gördünüz?

      Bu adı şundan uygun gördüm; artık dünyada bilgi konusu öne çıktı. Bilişim araçtır önemli olan bilgidir. Daha da önemli olan bu bilgiyi kullanan insandır. O halde insanın eğitimi de öne çıkmaya başladı. Böyle bir oluşumu yakalayabildik ve bu arada bilgi sistemlerinin bir bina yapar gibi bir modellemesinin yapılması gerektiğini gördüm. Bu konuda bir kitabım da Amerika'da yayımlandı.

     -Bildiğimiz kadarıyla bilgi teknolojilerinin doğum yeri de Amerika...

     Bilgi teknolojileri olayı Amerika'da başladı. Özellikle Clinton ve Al Gore yönetimi zamanında bilişimi öne çıkardılar. İnternetin ve elektronik ticaretin gelişmesi sağlandı. Ama burda önemli olan bilgiydi. Nasıl bir şirket ticaretten para kazanıyorsa, bilgiyle de para kazanılacağı görüldü. Son 10-15 yılda dünyada bigi toplumu ve bilgi çağı sözü telaffuz edilmeye başlandı. Biz de 1998 yılında TBMM'de adına Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Grubu dedigimiz bir grup kurduk. Türkiye'de bilgi konusunda bilgi teknolojileri ve bilişim dediğimiz alanda yetkili ve sorumlu hiçbir kurum yok.

      Bazı gelişmeler yaşanıyor ancak organizasyon sağlanamıyor. Bu da milyonlarca dolar masrafa neden oluyor.

     Bu nedenle sorumluluk alacak, yol gösterecek bir yapının eksikliğini hissettik. Bu kurulun da Türkiye'nin yapısı gereği bir bakanlık olmasının uygun olacağını düşündük Bir bakanlık olamalıydı ki Bakanlar Kurulu'nda Başbakan'a direk konuyu aktarabilsin. Ancak bakanlık sayısı fazla olduğu için böyle bir şeye ihtiyaç duyulmayacağı söyleniyordu. Biz de şunu diyorduk; bu öyle bir bakanlık olacak ki sadece devlet değil devletle beraber özel sektör, sivil toplum kuruluşları, basın ve üniversiteler birlikte Türkiye için bir strateji oluşturacak. O strateji içinde nelerin olması gerektiğini kararlaştıracaklar. Hükümetler de bu strateji doğ-rultusunda program uygulayacaklar. Böylece, bütün topluma mal edi-lebilsin.

     2000 yılının ilk aylarında taslağı hazırladık. O arada Avrupa Birliği'nde olan gelişmelere daha yakından bakmak istedik. Gördük ki AB de adına e-Avrupa dediği bir projeye başlamış. Bu proje kapsamında önümüzdeki 5 yıl içinde AB'yi bilgi toplumuna dönüştürecek bir yapıdan söz ediyorlar.

      -Peki bilgi toplumundan neyi kastediyorsunuz?

     Öyle bir toplum düşünün ki en üst düzey kişilerden sokaktaki sade vatandaşa kadar herkesin gerek duyduğu bilgiye gerekli zamanda ve gerekli sürede ucuz ve kolay yoldan erişebileceği bir toplum. Dikkat ederseniz bilgisayar, internet gibi sözler bu tanımda yer almıyor. Etkin olmasını istiyorsanız, bilgisayar veya internet kullanabileceksiniz ama önemli olan çok işlevli araçlarla bilgiye ulaşmak. Bilgi ve insan öne çıkınca bu kez de insanın eğitimi gündeme geliyor. Büyük ülkeler 90'lı yıllardan sonra önceliği eğitime verdiler. Çünkü bilgi toplumu yeni bir tür insan gerektiriyor. Tüm bunları gördüğümüz zaman teknolojinin ötesinde yepyeni bir topluma doğru yol alındığının farkına vardık. Nasıl e-Avrupa'nın hedefi bilgi toplumu yaratmaksa, biz de Türkiye'de bilgi toplumu yaratmayı amaçlayan bir bakanlık kurmaya karar verdik. Sonunda adına Bilgi Toplumu Bakanlığı dediğimiz bir bakanlığa karar verdik. Bununla ilgili bir taslak tasarıyı Başbakan sayın Bülent Ecevit ve Başbakan yaaaardımcıları Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz ile Hüsamettin Özkan'a da sunduk. Onlar da sıcak karşıladılar. Ancak, bildiğiniz gibi hemen arkasından Kasım Krizi oldu. Onun ardından Şubat Krizi ile sarsıldık. Maalesef, öncelik ekonomiye verildi ve bakanlık girişimi engellendi.

     -Proje şu anda ne aşamada?

     Proje, e-Avrupa projesi nedeniyle rafa kalkmadı. AB'ye verdiğimiz ulusal program çerçevesinde, Türkiye e-Avrupa girişimini destekleyerek ona katılım kararını bildirdi. Bu kapsamda, e-Türkiye projesini yönlendirmek ve gerekli çalışmaları yapmak için yetkili ve sorumlu bir kurumsal yapıyı kurmasına dair vaatler verdi. Bir yıl içerisinde AB'ye aday ülkeler de bu girişime katılmak istediler. Bunun üzerine e- Avrupa Plus denilen bir proje tanımlandı. Projeye göre aday ülkelerde de bilgi toplumu oluşturmak hedefleniyor. Türkiye bu projeye katılım kararını AB'ye bildirdi. Yakın bir tarihte de e-Avrupa ile ilgili çalışmaların Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli tarafından yönlendirilmesi kararı duyuruldu.

     -Bazı bilimsel kurum ve kuruluşlar, kurulacak bakanlığın esnekliği yok edeceğini iddia ediyor. Siz buna katılıyor musunuz?

     O eleştiriyi yönelten kurumlar aradan çok zaman geçmeden görevi üstlenebilecekleri iddiasıyla ortaya çıktılar. Bunu Türkiye'ye kanıtlamaya çalıştılar ve Türkiye'ye iki yıl kaybettirdiler. Bizim meclisteki grubumuzda sadece milletvekilleri yok. Onlarla birlikte kamu ve özel sektörden, sivil toplum kuruluşlarına, temsilcilerimiz de var. Dört yıl boyunca biz bu kesimlerle birlikte çalıştık. Böyle bir bakanlığın kurulmasını da önerirken hep birlikte önerdik. Ama Türkiye'de kimi kurumlar aradan bir süre geçtikten sonra bakanlığa gerek olmadığını söylemeye başladı. Daha sonra da bu görevi üstlendiler. Aslında bütün bu kesimlerin biraraya gelerek bunu yapmaları gerekirken,“Bunun için de yetkili ve sorumlu olacak bir birim gerekir”dememizi sanki anlamamışlar gibi işi üstlenmeye kalktılar. Çabaladılar ama olamayacağını da gördüler. Türkiye'de neyin olacağını görmek için önce neyin olamayacağını görmek gerekli. Boşuna 2 yıl kaybetmiş olduk.

      -Daha sonra bu kurumlar bu iki yılı telafi için çalışmalar yaptılar mı?

     Herkes 2 yıl sonra “Biliyor musunuz? Türkiye'de bu konuda bir bakanlık olmalıdır” dedi. Ama aradan 2 yıl geçti. Tek başına bir bakanlığın olması önemli değil. Bakanlıkla beraber bir yapının kurulması şart. Farklı kesimlerin bir arada çalışabileceği bir kurumsal yapının da olması gerekiyor. Türkiye'de bu halen eksik. Görev bir Devlet Bakanı'na verilmiş fakat benim görüşüm, bunun bir devlet bakanı değil, icracı bir bakanlık olması yönünde. Bir şeyler yönlendirebilsin ve bunu yaparken de yalnızca kendisi yapmasın. Özel sektöre ve sivil toplum kuruluşlarına da “Hadi arkadaşlar gelin şunu yapalım” diyebilsin. Devlet bakanı olunca icra yetkisi yok. Bunlar gerçekleşinceye kadar geçici bir süre olabilir ama icracı bakanlık olmalı. İcracı bakanlık oluncaya kadar bir devlet bakanlığı çalışmaları yönlendirebilir.

      -Teknoloji ile ilgili kurumlar değişik bakanlıklara bağlı. Bu parçalı bir yapı oluştur muyor mu?

     Türkiye'de baktığınız zaman size ezbere yedi tane bakanlık sayabilirim. Kurumları bir yana bırakın, şu anda 6 veya 7 tane farklı bakanlığın altında olan kurumların tek bir bakanlık altına alınabileceğini düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse; TÜBİTAK bir Devlet Ba-kanlığına bağlı, DİE bir başka Devlet Bakanlığına bağlı, Milli Kütüphane Kültür Bakanlığı'na bağlı, Milli Prodüktivite Merkezi yine bir başka Devlet Bakanlığı’ na bağlı, Anadolu Ajansı da öyle.

      Farklı kurumlara bağlı olmak bir eşgüdüm sorunu yaratıyor, bir kopukluk yaratıyor. O kopukluğun ötesinde aslında kaynak israfına yol açıyor. Kaynak israfı derken yalnızca para değil, bilgi israfına da yol açıyor. Sizin kurumunuzda topladığınız bilgi bir bakıyorsunuz ki benzer şekilde arkadaşınızın kurumunda toplanıyor ve ikisi birbirini tutmuyor.

      Örnek olarak Türkiye'de bebek ölümleri dediğiniz zaman bir de bakıyorsunuz ki, farklı istatistikler ortaya çıkıyor. Oysa ki bu istatistik olarak tek bir bilgi, tek bir orandır. Türkiye bunu hak etmiyor. Önemli kararlar alacaksanız gerçek oranları bilmeniz lazım. Bunları yakından takip edebilmeniz gerekir ki, siz devlet olarak, doğru karar verebilesiniz. Yeterince doğru bilgi yok ise alacağınız kararlar da sağlıklı olamaz.

      -Türkiye'de sık sık hükümet değişiklikleri yaşanır. Bu değişiklik Bilgi Toplumu Bakanlığı'nı olumsuz etkilemeyecek mi?

     Bilgi Toplumu Bakanlığı tasarımızda; bir toplum adına Ulusal Bilgi Toplumu Üst Kurulu dediğimiz bir kurul öngördük. Bu üst kurulda en üst düzeyde kurumların temsilcileri müsteşar düzeyinde yer alsın ve bunlar Türkiye'nin bilgi konusundaki stratejisini oluştursun. Bunların oluşturacağı stratejinin ışığında da hükümet programı oluşsun. O zaman bakanlık koltuğunda kimin olduğu önemli değil. Oradaki bakana bu strateji ve programı uygulamak kalıyor. Konunun uzmanı olması şart değil, hiç olmazsa ne dendiğini anlayabilen bir adam da pekala bu bakanlık görevini yapabilir diye düşünüyorum.

      -Türkiye'de son yıllarda e-Devlet'ten söz ediliyor. Nedir bu e-Devlet?

     e-Devlet'in birçok tanımı var. Ben size önce yanlış olan tanımı vermek istiyorum. Türkiye'deki pek çok kurum ve kuruluşta e-Devlet dediğimiz zaman; biz bilgisayar alacağız, bilgisayarlarımızı internete bağlayacağız böylece kurum olarak e-Devlete girmiş olacağız diye tanımlanıyor. Ben aslında bu tanımın doğru olmadığı görüşündeyim ve bunun için de Amerika ve Japonya' dan örnek vereceğim. e-Devletin amacı; devletin fonksiyonlarını etkin hale getirmektir. Devletin temel görevi vatandaşa hizmettir. Böylesine bir yeni görüş çıktı ortaya. Bu görüş, Amerika'dan dünyaya yayıldı. Vatandaş bir müşteridir. O zaman temel ilke, vatandaşı memnun etmektir. Nasıl memnun edeceksiniz? Siz devlet olarak vatandaşa verdiğiniz hizmeti daha iyi hale getirmeyi amaçlayacak bunun adına da e-Devlet diyeceksiniz. Daha iyi bir hizmet vermek için bilgisayar kullanabilirsiniz, internet de kullanabilirsiniz ama bilgisayarınız yoksa,Internetiniz yoksa pekala telefonla veya faksla vatandaşa hizmeti verebilirsiniz. Televizyonu pekala siz e-Devlet için bir araç olarak kullanabilirsiniz. e -Devletteki temel öğe vatandaşa verilen hizmetin daha iyi hale getirilmesidir. Vatandaş gerek duyduğu bilgiye kolaylıkla ve ucuz yoldan erişebilmeli. Bunun için illa bilgisayar koymanız şart değil. Bunu Amerika, Japonya söylüyor. Ama gelin görün ki biz “Türkiye'de e-Devlete girmek için bilgisayarı almak zorundasın” diyoruz. Taman bu bilgisayarları birbirine bağlayın, internete de bağlayın. Ama siz o internete gerekli bilgiyi sağlamazsanız o zaman insanlar o bilgisayarı ya boş tutacak ya da birbirleriyle haberleşmek için amacı dışında kullanacak. Oysa, asıl amacı bilgi vermek, bilgi sağlamaktır. Siz bunu gözardı ederseniz o zaman e-Devleti başarılı olarak sağlayamazsınız.

     Türkiye'deki uygulamanın özü de bu olmalıdır diye düşünüyorum. e-Devlet; devletin, kamunun vatandaşa verdiği hizmetin daha etkin hale gelmesi.

     Bunun için bilgisayar ve internet gereklidir, yararlıdır doğru ama bunların olması tek başına şart değil.

      -e-Devlet projesinin uygulanması için Türkiye'de alt yapı yeterli mi?

     Altapı için ne gerekli, oradan başlamak lazım. Bilgisayar ve internet lazım ama onlara gelmeden önce ülkede elektriğin düzenli olması, telefonun düzenli olması lazım. Sürekli olarak kesilen kalitesi bozuk elektrik sizi canınızdan bezdirir bir işe yaramaz. O zaman haberleşme sistemi gibi bir altyapı gerekir. Bilgisayar gerekir. Bilgisayar dediğimiz zaman da; öyle bir ülke düşünün ki daha klavye standardını bile bile kuramamış veya kurmuş ama uygulayamamış. Bilgisayar klavye standardı bile yok. O zaman nedir eksik olan, standart altyapısı lazım. İnternetten konuşacaksınız, Başbakanlığa mesaj yollayacaksınız, sitesine girerken Türkçe karakter kullanamıyorsunuz. 2002 yılında Türkiye çağ atlamaktan, bilgi toplumundan bahsediyor ama daha doğru düzgün Türkçe karakterleri bile kullanamıyoruz.

     Karakterler konusunda da, uluslararası toplantılara gönderdiğimiz insanlar turistik gezi yaptıklarından teknik toplantılara konuyu bilen adamlar katılamıyor ve ülke aleyhine kararlar alınıyor. Bu ortamda sorumlu tutulabilecek kimseyi bulamıyorsunuz. Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu'muz var, bilimsel ve teknik araştırmalar, çalışmalar yapıyorlar ama bu sorunlarla uğraşan yok. Ama sorduğunuz zaman da herşey bizden sorulur diyebiliyorlar. Siz sorumlu musunuz dendiğinde ise yok canım ne münasebet cevabını alıyorsunuz. Bu konular bizim konumuz değil diyorlar.

      Biz Bilgi Toplumu Bakanlığı'nı isterken; böylesine bir adres belirleyelim ki sokaktaki vatandaş da bunun hesabını sorsun istedik. Bu bakanlığa gidip bu klavyenin standardı neden yok, internetimde neden Türkçe karakter kullanamıyorum diyebilmeli. Bunlar sadece tipik örnekler, gelecekte daha büyük sorunlar da olacak. Bir örnek daha isterseniz; kişiler tek bir numarayla tanımlanabiliyor. Amerika'ya geçici bir süre gitseniz dahi size bir numara veriliyor. Her yerde ve her belgenin üstünde mutlaka ve mutlaka o numara var. Ancak Türkiye'de numara bolluğu yaşanıyor.

      -Bir enstitü kurarak bu sorunların üstesinden gelmek mümkün mü?

      Böyle bir enstitü olur mu olmaz mı bunu tartışmakta yarar var. Bilgi Toplumu Bakanlığı dendiği zaman, yirmi sene önceki düşünceme göre bakanlık gerekmiyordu. 20 sene içindeki gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki kurumun üstünde bir bakanlık gereği ortaya çıktı. Böyle bir kuruma ben şu anda gerek görmüyorum. Ancak bu bakanlığın altında, bu konularıizleyen birimler olmalı. Bu yüzden icracı bakanlık olsun diye yola çıktık.

     -Bu çalışmalar yolunda yürürse e-Devlet ne zaman uygulanacak.

     Bu konuya üst düzeyde sahip çıkılırsa, 5 yıl içerisinde ufak tefek eksiklerle e-Devlet'i uygulayabileceğini düşünüyorum. Ama, bu konuya en başta Başbakan'ın sahip çıkması gerekir. ülkelerde böyle olmuş. Amerika'da Başkan Yardımcısı Al Gore'nin temel görevi bu olmuş. Bu işin sahibinin belli olması lazım.

      -Bu projenin maliyeti ne olacak?

      İsterseniz maliyetini değil, kayıplarını anlatayım. Yılda yaklaşık maliyetinin 10 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu projeyi Türkiye gerçekleştiremezse, yıllık bedeli 10 milyar dolar... Biz IMF veya Dünya Bankası'ndan iki üçmilyar dolar alabilmek için çırpınıyoruz. Toplam maliyette, önümüzdeki 5 yıllık dönemde 20-30 milyar dolar ayırırsak önemli bir atılım gerçekleştirebiliriz.

      -e-Türkiye’de yazılımın yeri nedir?

     İrlanda, İsrail, Hindistan gibi ülkeler bilgi toplumundan önce, yazılıma yöneldiler 70'li yılların sonundan beri belirli bir grup öğretim üyesi Türkiye için yazılımın önemini savundu. Yazılım konusunda Türkiye'nin bir şansı var. Yazılım insan beyni gerektirir. Türkiye'de de fazlasıyla var. Hindistan yazılımdan yılda 7-8 milyar dolar gelir elde etti. Geçen yıl da Bilişim Bakanlığı'nı kurdu.

      Bilişim, sadece bizim uygulmaya çalıştığımız e-Devlet'in aracı. Önemli olan bunların üzerine çıkmak. o nedenle bilişim dendiği zaman sadece bir alt kısım ele alıyorsunuz. Bizim Türkiye'de yapmak istediğimiz bilişimle birlikte diğer alt grupları da ele almak olmalı.

Prof. Ziya Aktaş
(27.07.2002)