|
ZEUGMA’ NIN KRONOLOJİK TARİHÇESİ :
Dünya basınında yer aldıktan sonra oldukça kısa bir zamanda bazı bölümleri acil kazılarla kurtarılabilen Zeugma Antik Kenti'nin değeri ve önemi duvardan duvara mozaiklerle kaplı olması ve bu mozaiklerin çok iyi durumda bulunmasından kaynaklanır. Bunun nedeni, Sasani saldırısıyla yakılıp yıkılarak birinci katın kerpiç duvarları altında kalan Roma dönemine ait evlerin daha sonra 3-4 metre kalınlığında erozyon toprağıyla örtülmüş olmasıdır. Bu mozaiklerin diğer bir özelliği M.S. I. ve II. yüzyılda devinim, vücuttaki canlı ifade, ışık oyunu gibi Roma sanatının doruğa ulaştığı bir dönemde yapılmış olmalarıdır. Belkıs / Zeugma'da 1998-2000 yıllarında yürütülen acil kurtarma kazılarına 11 ülkeden 150 uzman arkeolog ve 250 kişiyi aşkın destek personeli katıldı. 16 haftalık dar bir zamanda yürütülen olağanüstü çalışmayla 100 bin Bulla (Mühür Baskısı) bulunarak dünya rekoru kırıldı. Bu rekor 21 bin Bulla ile Girit'e aitti. Bulla, bir mektup, bir ferman ya da paketi başka yerlere göndermek gerektiğinde kapatılıp üzerine vurulan özel mühür baskı demek.
1992 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğü'nce başlatılan kazılar maddi yetersizliklerden dolayı oldukça yavaş ilerlemiş. 1995'de ekibiyle beraber Zeugma kazılarına katılan Fransız arkeolog ekibinin başı Prof. Dr. Catherine Abadie Reynal görüşlerini şöyle açıklıyor: "...üzüldüğüm tek şey şu, keşke herkes beş yıl önce harekete geçseydi. Çünkü beş yıl önce bunların olacağı biliniyordu. Biz tam anlamıyla bir acil kazı yaptık. Burada acil kazı geleneği yok. Baraj yapma kararı alınırken, arkeolojik risk faktörü hiç bir şekilde göz önüne alınmamış, tabi ki ekolojik faktörde. Oysa bir Amerikalı 90'lı yılların başında sualtında kalacak bütün antik kentlerin yerlerini belirlemiş. Herşey bir organizasyon meselesi, o da burada yok..." Oxford Arkeoloji Birimi görevlisi olarak kazılara katılan Rob Earyl Zeugma'nın önemine değinirken Britanya'da bu kadar zengin bir antik yerleşimin olmadığına dikkat çekiyor. ZEUGMA 20 YILDIR BİLİNİYORDU TAÇDAM (Tarihsel Çevre Değerlendirme ve Araştırma Merkezi) Proje Koordinatörü ODTÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Numan TUNA görüşlerini, "Zeugma yirmi yıldır biliniyor, son altı yılda çok şey yapılabilirdi. Kültür Bakanlığı izin vermedi, bir süre bekletti. Bakanlık kampanya yapabilirdi,”kazdırmak istiyorum, başvurun” diyebilirdi, fon kurardı yapmadı, arkeologlar kişisel olarak istedi, ama ona da özel sektör izin vermedi. GAP hiç ilgilenmedi. Suların gelmesine 1 ay kala çalıştılar” diye aktarıyor. ZEUGMA KAZILARI GAP İdaresi ile PHI (Packard İnsani Bilimler Enstitüsü) arasında 2000 yılında imzalanan protokolle 11 ülkeden uzman ekipler kazılara katıldı. Bugün sular altında kalan A-B bölgelerinde acil kurtarma kazıları yapıldı. 16 hafta gibi kısa bir zamanda kazı ekibi inanılması güç bir başarıya imza attı. Kazı sonrasında sanat harikası bir çok önemli mozaik, duvar resimleri ve heykel ortaya çıkarıldı. Yakın bir zamanda dünyanın en büyük mozaik müzesi olan Tunus'u bile geçebilecek görkemli bir açık hava müzesinin hizmete gireceği Zeugma'da tüm çalışmaların tamamlanması 2010 yılını bulacak.
ÇİNGENE MOZAİĞİ (GAİA) Zeugma Kazılarının kamuoyunun henüz gündemine girmediği 1992 yılında çıkarılan bu mozaikteki kadın figürü gizemli bakışları ile Zeugma'nın simgesi haline geldi. Mozaik sanatçısı bunun gözbebeğini öyle yerleştirmiş ki etrafındaki 360 derece açının neresinde olursanız olun gözleri size bakmakta. İlk çıktığı yıllarda kimliği konusunda kesin bir tanımlama yapılamayan bu mozaiğe figüründeki kadın resminin çingene kızlarını andırması nedeniyle çingene adı verildi. Ancak bazı kaynaklar mozaikteki asma figürlerine dikkat çekerek, çingene olarak tasvir edilen kadının yer tanrıçası Gaia olduğunu ileri sürmekte. Gaia mitolojide, içinden tanrı soylarının çıktığı ilk element olarak kabul edilmektedir. Gaia , Hesiodos'un Theogonia'sında büyük bir rol oynamasına karşılık, Homeros'un poemlerinde poemlerinde hiç görülmez. Hesiodos'a göre Gaia, Khaos'tan hemen sonra doğmuş, O'nun hemen ardından da Eros (aşk) gelmiştir. Gaia, hiç bir erkek element yardımı olmaksızın, çevresini saran Gök'u (Ouranos) ve Dağlar'ı, deniz unsurunun kişileştirilmiş erkek şekli olan Pontos'u doğurdu.Gök'ün doğuşundan sonra , Gaia O'nunla birleşti ve böylece sahip olduğu çocuklar, artık basit elemanter güç olmaktan çıkarak, tam anlamıyla birer tanrı oldu. Önce altı titan: Okeanos, Koios, Krios, Hyperion, İapetus ve Kronos ile altı titanid: Theia, Reia, Themis, Mnemosyne, Phoibe ve Tehys doğdu. Bunlar dişi tanrısal varlıklardı. Bu kuşağın en genci Kronos'tu. Ardından Kyklopslar geldi: yıldırıma,,, şimşeğe ve gök gürültüsüne hükmeden tanrısal varlıklardı bunlar.Adları:Arges, Steropes ve Brontes di.Ve nihayet Ouranos'un aşklarından Kottos, Briareus ve Gyges adlı yüz kollu devasa, şiddet yanlısı varlıklar olan Hekatogkheir'ler doğdu.
Fırat’ın bolluk ve bereketi diğer bir Zeugma mozaiğine daha konu olmuştur. Fırat Nehri’nin kralı olan Akheloos’un başı yemişler ve meyveler saçan bereket boynuzuyla birlikte betimlenmiştir. Alın üstü çift bereket boynuzuyla taçlandırılmış. Fırat çevresinde yetişen üzüm, armut, incir, nar, yenidünya, ayçiçeği gibi meyvelerin resimleri bu mozaikte bereket boynuzu ve dallarla çevrilerek resmedilmiştir. Akheleoos Helen teogonisinde yer alan en eski çiftlerden olan Okeanos ile Tethys’in her biri ırmak tanrısı olan 3 bin oğlunun en büyüğüydü. Günümüzde Akheloos Irmağı Astropotamo adını taşımaktadır ve Patras Körfezi’nin girişinde Yunan Denizi’ne dökülür. PARTHENOPE Sirenlerden biridir. Mezarı Napoli’de gösteriliyordu. Kız kardeşleriyle birlikte kendini denize attı; dalgalar cesedini Napoli sahillerine sürükledi. Napoli sahillerinde O’nun için bir anıt dikildi. Efsanenin başka bir versiyonuna göre Parthenope aslınen Phrygia’lı bir genç kızdı.Metokhos’a aşık oldu, ama evvelce etmiş olduğu bereket yeminini O’nun uğruna bozmayı da içine sindiremiyordu.Parthenope tutkusundan dolayı kendini cezalandırdı. Saçlarını kesti gönüllü olarak Campania’ya sürgüne gitti. Campania’da kendini Dionysos’a adadı buna çok kızan Aphroditha O’ nu kuş vücutlu kadın başlı deniz ifriti olan Siren’e dönüştürdü. |
Haber :Tan Önder
|
Kaynak; Arkeolog Mehmet Önal
|