Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

UÇAN SÜPÜRGE, SİNEMA, FESTİVAL VE BAHAR

3-9 Mayıs tarihleri arasında Ankara'yı esir alan 5. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde sinema tarihinin en tartışılan yönetmeni Leni Riefenstahl ve sinema tarihinin işk feminist filmini yöneten Germanie Dulac filmlerini Türkiye'de ilk kez izledik. Bunlar dışında dünya sinemasından yeni yüzlerle tanışırken Von Trotta, Nisan Akman, Mahinur Ergun gibi yönetmenlerle hasret giderdik. Bir çok film kapalı gişe oynadı. Bir hafta boyunca sinemaseverler dışarıdaki güzel havaya inat karanlık salonlara kapandı. Kısacası bu festival bize unutamıyacağımız anlar yaşattı

    

Baharla birlikte Ankara'ya konuk olan Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali bu sene beşinci yolculuğunu da başarıyla tamamladı. Dolu dolu bir programla heyecanı ve coşkuyu sonuna dek ayakta tutan festival, sinemaseverlere unutamayacakları bir düş yaşattı. Türkiye'de ilk kez gösterilme olanağı bulan Leni Riefenstahl'ın filmleri bu düşlerden yalnızca biriydi. Ama sanırım en önemlisiydi. Kimilerince bir ırkçı kimilerince de bir sinema dahisi sayılan Rifenstahl'ın Olimpiyat filmleri başta olmak üzere İnancın Zaferi, Kurtuluş Günü:Ordumuz ve son filmi Ova festival programının en beklenilen ve ilgi gören filmleri oldu. Hitler için belgesel filmler çekmesiyle de tanınan sinemaya getirdiği tekniklerle ve estetik anlayışıyla hayranlık yaratan Leni Riefenstahl'ın bu filmlerini izlemek ona dair yazılanları yorumlamak için de önemli bir fırsattı. Sinema tarihinin bu en tartışılan yönetmeni, festivalin de en tartışılan ismi oldu.

    Yıllar sonra 5 filmiyle yeniden buluştuğumuz Alman sinemasının en önemli yönetmenlerinden Margarethe Von Trotta, politik ve feminist bakışıyla çektiği filmlerle aramızdaydı. Von Trotta'nın filmleri hem özlem gidermek hem de onu aynı topraklarda, karşı uçlarda yer aldığı Leni Riefenstahl'la karşılaştırmak için de anlamlıydı.

    “Kadın ve İdeoloji" başlığıyla belirlenen programda seçilen ülke Almanya'ydı. Leni Riefenstahl ve Von Trotta'nın ardından, Almanya'nın bugününü değerlendirmemize yardımcı olan filmler izledik sonra: Anam, Hiçliğin Ortasında, Çoğu Kez Martha (festivalin en iyilerindendi) ve Honolulu.

    Feminist Sinema Tarihi başlığının bu seneki konuğu ise Germaine Dulac oldu. Sinema tarihinin ilk feminist filmi sayılan Güleryüzlü Bayan Beudet'in Fransız yönetmeni Dulac, altı filmiyle Türkiye'de ilk kez gösterim olanağı buldu. "Arı sinema" anlayışıyla filmler çekmiş olan Dulac'ı bir kadın filmleri festivalinde izlemek de özel bir duyguydu hepimiz için.

    Toplu Gösterim bölümünde de Meksika'nın ünlü kadın yönetmeni Busi Cortes aramızdaydı. Beş kısa, iki uzun filmiyle tanışan sinemaseverler Cortes'i pek sevdiler. Kendisi de festival boyunca aramızda olan Cortes ise bu ilgiden son derece memnundu.

    Her Biri Ayrı Renk bölümünde ise 12 film gösterildi. Dünya sinemasından kadın yönetmenlerin ilk ya da son filmleri sinemaseverlerle buluştu. Bir çok festivalden ödüllerle dönen Vaatler, Çikolata ve Amelie'yi anımsatan sımsıcak Arjantin filmi Miras, İran'da yasaklarla boğuşurken yurtdışında katıldığı festivallerden tebrik ve ödüllerle dönen Saklı Yarı, etkileyici drama yapısıyla seyircileri kalbinden vuran İran filmi Şehrin Derisi Altında, kolaylıkla bir kahramanlık öyküsüne dönüşebilecekken başarıyla başka bir alana geçebilen savaş öykülü Çiko bu bölümün en beğenilen filmleri oldu.

    Türk Sineması da festivalin bir başka önemli başlığıydı. Geçen yıl "Yeşilçam'ın Görünmeyen Kadınları-Ötekinin Sesi" belgeseliyle, unutulan isimleri yeniden aydınlığa kavuşturan festival, bu sene bu önemli misyonu sürdürüyor, bu isimlerden Ayten Kuyululu Ürkmez'in üç filmini Türkiye'de ilk kez gösteriyordu. Maalesef Türkiye'de hiç film çekememiş bu azimli kadın yönetmenimizin hem filmleri hem de kendisi Ankara'ya konuk oldu. Bu etkileyici buluşma Türk Sineması tarihinde yerini şimdiden aldı.

    Kuyululu'yla birlikte konuk olan diğer yönetmenlerimizse Nisan Akman ve Mahinur Ergun'du. 80 ve 90 yılları arasında film çekebilmiş kadın yönetmenlerimiz yalnızca onlar. Ve biz bu iki kadın yönetmeni bir festivalde bütün filmleriyle ilk kez izledik.

    Ve kısa filmler.. Kısa filmsiz festival düşünülemez elbette. Kendi seyircisini yaratan kısa filmlerin gösterimleri filmlerin yönetmenleriyle birlikte oldukça hareketli ve kalabalık geçti. Alman Kültür Merkezi'nde ücretsiz gösterilen filmler dünya sinemasından yeni yönetmenlerle tanıştırdı bizi. Kadınlık durumunu kısa ama öz izleyebilmemiz ve gelecek vadeden yönetmenlerle buluşmamız son derece heyecanlıydı. Bu bölümde Lisa Hayes, Hilda Hidalgo ve Emily Hubley'in filmleriyle ilk kez tanışıyorduk. Umarız bu son buluşma olmaz diye geçirdik içimizden.

    Programında bu kadar önemli filmleri taşıyor olma ağırlığıyla birlikte festivalin yüklendiği bir başka sorumluluk vardı ki o da gelecek yıldan itibaren FIBRESCİ Ödülü verilmesi kararıydı. Bunun için Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği'nden konuk gelen bir jüri festivali izledi. Jüri festivalden son derece memnun kaldı. Şimdi her şey jürinin vereceği karara bağlı. Eğer olursa festival gelecek yıldan itibaren ödüllü bir bölüme de sahip olacak. Kısacası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali emeklemeyi bırakıp yürümeye başladı. Dileriz ki adımları hep sağlam ve devamlı olsun.

    Bir festival daha sona erdi işte. Kadın olmaya dair öyküleeri kadınların gözünden izlediğimiz Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali beşinci kez uçtu. Önemli, başarılı, dolu dolu bir programla kapladı Ankara semalarını. Güneşle birlikte öyle güzel duruyordu ki orada.. hiç bırakmak istemedik. Neyse.. gelecek yıla diyelim.. Daha iyisine.. güzeline.. hep birlikte..

Uğur YÜKSEL