Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

Hormon, Tarım İlacı, Genetik Müdahale

     Bir çoğumuz dedelerimizden, ninelerimizden “Şimdiki meyvelerin sebzelerin tadı yok. Bizim zamanımızda domatesin, biberin kokusu metrelerce uzaktan duyulurdu. Domates o kadar lezzetliydi ki, dilmeden öylece yerdik” şeklinde sözler duymuşuzdur. Hatta anlatılanlara göre, eski zaman kadınları güzel kokmak için, sokağa çıkmadan önce narenciye yer, kabuklarını da ellerine, boyunlarına sürermiş. Oysa günümüzde bu doğal meyve ve sebzeleri bulmak neredeyse imkansız.

     Artık sofralarımızı, iri ama kokusuz ve lezzetsiz meyveler süslüyor. Tarım ilaçlarıyla, hormonlarla büyütülen bu ürünler, aynı zamanda insan sağlığını da tehdit ediyor.

      Hormonlu gıdaların kanser yaptığı şeklinde son günlerde ortaya atılan iddialar ise, halkımıza korkulu anlar yaşatıyor. Çocuklarını sağlıklı şekilde beslemek isteyen ana-babalar, yavrularına vitamin yerine zehir yedirdiklerinin endişesini taşıyor.

     Tüketicinin sağlıklı haber alma hakkı, ne yazık ki ülkemizde dikkate alınmıyor. Zaten, halkımız, geçmişte çay ve fındıktaki radyasyon iddialarını yalanlayıp, sonra kendilerinden özür dileyen, resmi ağızların yaptığı açıklamalara da, haklı olarak inanmıyor.

      Hormonlu gıdalarla ilgili olarak, tüketicinin sağlıklı bilgilendirilmesi için, tüketici hakları ve gıda güvenliği konusunda araştırmalar yapan Türk-İş Sendikası Teşkilatlanma ve Tüketici Sorunları Uzmanı Sinan Vargı'nın görüşlerini aldık.

     Hormonun, bitkinin gelişimini düzenleyen ve hızlandıran kimyasal bir formül olduğunu ifade eden Türk-İş Teşkilatlanma ve Tüketici Sorunları Uzmanı Sinan Vargı, “Hormonlar; sıvı, ıslanabilir toz, suda çözünebilir toz ve suda çözünebilir tablet olmak üzere farklı şekillerde uygulanabiliyor. Ülkemizde 117 tür bitki gelişim hormonu yasal izinle kullanılıyor. Ancak burada en önemli konu, bunun doğru şekilde kullanılıp kullanılmadığı. Örneğin domates ve meyvelerde kullanılan bazı hormon türlerinin bir litre suya sulandırılma miktarının yasal limitleri, litrede 14.53 gram veya litrede 16.6 gram. Bu da hormonu kullanan kişilerin kuyumcu terazisi gibi hassas aletlerle ölçüm yapması anlamına geliyor. Oysa bir çok üretici bu ölçümü göz kararı yapıyor. Bunun sonucunda da, şekli bozuk ve insan sağlığı için zararlı sebze ve meyveler seralardan pazarlara, oralardan da evlerimize giriyor. Türkiye'de kullanım limitlerinin nasıl kontrol edildiği, ne yazık ki, ilgili kuruluşlar tarafından açıklanmıyor.

      Zirai Kontrol ve Koruma Genel Müdürlüğü'nün kapatılmasının da bu kontrolsüzlükte etkisi olduğunu düşünüyorum. Hormon, bitkinin gelişimini düzenleyip hızlandırmanın yanı sıra, bitkide büyük ölçüde çiçeklenmeyi de sağlıyor. Bu yüzden de, seralarda ısı, 12-13 derecenin altına düştüğü zaman, yakıt satın alamayan üretici, hormon kullanmak zorunda kalıyor.

     Eskiden mevsim dışında yediğimiz turfanda diye tabir edilen ürünler, seraların ısıtılmasıyla elde edilir ve pahalı satılırdı. Şimdiyse bu ısıtma yerine büyük ölçüde hormon kullanılıyor. Özellikle domates bu anlamda spekülasyonlara çok açık bir ürün. Bu yüzden bence en iyisi kış sebzesini kışın, yaz sebzesini ise yazın tüketmek”diyor.

      Hormonun limitleri dahilinde kullanılması durumunda bile tehlikeli olabileceğini vurgulayan Vargı, “Bir maddenin insan sağlığı açısından etkileri konusunda yapılan araştırmalar on yıllık veya yirmi yıllık bir süreci kapsar. Mucize ilaç olarak kabul edilen DDT'yi bulan bilim adamı V. Müller'e Nobel ödülü kazandıran DDT'nin, yıllar sonra kansere neden olduğu ortaya çıktı ve yasaklandı. Şimdi burada da aynı olay söz konusu. Hormon, tarım ilacı, genetik yapısı değiştirilmiş tohum gibi bir çok ürün konusunda ciddi araştırmalar yapılması, bu araştırmaların sonuçlarının da uzun yıllar izlenmesi lazım”diye konuşuyor.

     Tüketicilerin yıllardır hormon kullanımı ve zararları konusunda yetkili kişilerden bir açıklama alamadıkları için, Türkiye'de gıda maddelerine karşı oluşan güvensizliğin giderek arttığına dikkat çeken Vargı, “Okullara dağıtılan fındıktan zehirlenen çocuklar ve bu hormon olayından sonra yapılan açıklamalara açıkçası ben de güvenemiyorum. Daha önce Sayın Cahit Aral, fındıkta ve çayda radyasyon yok demiş, sonrada milletten özür dilememiş miydi? Aynı şekilde gazetelerde, Tarım eski Bakanlarımızdan Hüsnü Doğan'ın devletin ve ilaç şirketlerinin elindeki ilaç stokları erisin diye, halkımıza 6 ay bile bile zehir yedirdiği açıklanmıştı. Bu yüzden insanlar açıklamalara güvenemiyor. Almanya'ya ihraç edilen biberlerde çıkan tarım ilacı da, aslında pamukta kullanılması gereken bir ilaç. Çiftçi ne yapsın bilgisiz, belki bu, böceği daha iyi öldürür deyip atıyor. Sonra biberler Alman gümrüğünden dönüyor. Tekrar haber oluyor. Halk bu konuyu yeniden tartışmaya başlıyor. Yine açıklamalar yapılıyor. Tarım ilaçlarının meyve ve sebze üzerindeki kalıntıları kanserojendir. Bu durumu Dünya Sağlık Örgütü de biliyor ve bunları yasaklayın diyor. Ama biz özellikle 5 tane çok zehirli tarım ilacını yasaklamak konusunda uluslar arası anlaşmalara imza atmamıza rağmen bunu bir türlü gündeme getiremiyoruz. Bu olayda da tarım ilacı satan firmaların etkisi olduğunu biliyoruz. Çünkü bu ilaçların büyük bir kısmı ithal ürünler”diye konuşuyor.

      Genetik tohumlar konusunda da aynı sıkıntının yaşandığını ifade eden Vargı, “Genetik tohum meselesi de çok vahim. Bu tohumu bir kere kullanabiliyorsunuz. Çünkü, genetik tohum bilimsel araştırmalar sonucu elde edildiği için şirketler patent hakları ile tohumu korumaya alıyor. Ertesi yıl yine aynı tohumun patent hakkını elinde bulunduran firmadan, tohum almak zorunda bırakılıyorsun. Yalnızca bir kez kullanılacak olan bu tohum yüzünden çiftçiler, giderek artan oranlarda çokuluslu şirketlere bağımlı hale geliyor. Zaten, tarım ilacı, hormon veya genetik tohum üreten şirketler hep aynı şirketler. Bu şirketler aynı zamanda beşeri ilaç ve kanser ilaçları da üretiyor. Türkiye kanser ilaçlarına 2 milyar dolar ödüyor. İş gücü kaybı tedavi masraflarıyla bu miktar 20 milyar dolara çıkıyor. Yani toprağını, tarımını, tohumunu kaybeden ülke, sonuçta çok uluslu şirketlerin müşterisi haline geliyor. ÜÜstelik genetik tohumların da on ya da on beş yıl sonra insan sağlığına ne gibi zararlar vereceği de henüz bilinmiyor” diyor.

      Türkiye'de kullanılan hormonlu ürünlerin özellikle son yıllarda büyük artış gösterdiğine dikkat çeken Sinan Vargı, bu durumun Türkiye tarımını çökerterek bizi IMF'ye bağımlı hale getirmek isteyen politikalar sonucu ortaya çıktığını açıklayarak sözlerini “Öncelikle üreticilerimizin neden hormon kullanmak durumunda bırakıldığını çözmek gerekiyor.

      Bunun altında yatan en önemli neden, Türkiye'de yıllardan beri uygulanan IMF politikaları yüzünden tarıma verilen desteğin azalmasıdır. Tarıma verilen destek azalınca, Türkiye 2000 yılında olduğu gibi elma, kayısı, fındık, fındık unu, muz gibi kendi yetiştirdiği ürünleri dışarıdan almak zorunda bırakılıyor. Çiftçi kredi borcunu ödeyemiyor. Traktörünü, tarlasını satmaya çalışıyor, alan yok. Bu yüzden de hormonlu ürünleri üreten seracıyı bunları satmak zorunda kalan pazarcıyı suçlamak olaya tek taraflı bakmak anlamına gelir. Çünkü asıl sorumlu, IMF'ye endeksli politikalardır.

     Türkiye'de bugün bir petrol ürünü olan wax denilen cilayla kaplı ithal elmalar marketlerde 3 milyon liraya satılıyor. Yerli üretici ise elmasını, domatesini satacak yer arıyor. Ne yazık ki Türkiye artık, tarım ülkesi olmaktan çıkıp, tarım ürünleri ithal eden bir ülke haline geldi. Bu ülkemiz açısından son derece üzücü bir durum” şeklinde tamamlıyor.

     Hormonlu gıdayı nasıl anlarız?

     Biber: Aşırı büyük ve etli bir görünüme sahiptir. Çekirdek evi boş, etli kısımda domatesteki gibi beyaz ve sert bir doku hakimdir.

     Patlıcan: Şekli bozuktur. Kenarında şişlikler görülür. Yan yana yapışıktır. Etli kısmı sünger gibi kof olur.

     Patates: Şekilsiz ve yumruları birbirine yapışıktır. Patateste aşırı gübre ve hormon kullanılırsa içinde kararmalar görülür.

     Karpuz: Hormonlu karpuzların çekirdek evleri boştur. Yenildiği zaman aşırı nişasta kokusu verir.

     Salatalık: Şekilsiz, bir ucu kalın, bir ucu ince veya yan yana yapışık olur. İçleri adeta sünger gibi, çekirdek evi de kof bir yapıya sahiptir. Yenildiği zaman tat vermez.

      Domates: Domates kesildiğinde içi fazlaca boştur. Meyvenin ucunda sivri memeler ve anormal bir şekil olur. Ayrıca hormonlu domateslerde dik kesildiğinde ortasında beyaz ve sert bir tabaka görülür.

     Çilek: Aşırı büyük, çift yapışık ve içleri boştur.

Aylin Özdemir Erdemoğlu