Truva Efsanesi, Savaşı ve Tahta At
Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı ve Edremit Körfezi arasında kalan ve Biga Yarımadası olarak bilinen toprakların, antik çağdaki adı TROAD veya TROAS olarak biliniyor.
Bu yöredeki en önemli kent,
yöreye adını veren TROIA kenti olarak kabul ediliyor. Dilimize Fransızca'dan
TRUVA olarak geçmiş bu kentin eski Yunanca'dan çevirisi "TROIA" veya "TROYA" olarak
yapılıyor.
Zamanımızdan
yaklaşık olarak üç bin iki yüz yıl önce,
Çanakkale Boğazı yakınlarında bir kent olan
Troya’da yaşayan barışsever ve cesur insanlar, kralları,
Priamos'un idaresi altında uzun yıllar barış içinde çok mutlu bir
hayat sürerler.
Efsaneye göre, tanrılar bu mutluluğu onlara çok görerek Troyalıların
başına bir bela getirmeye karar
verirler.
Birgün, Kral Priamos'un karısı Hekabe kötü bir rüya görür.
Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını
sarmaktadır. Hekabe, rüyasını bir kahine anlatır. Kahinin yorumuna göre; Hekabe
hamiledir, doğacak çocuk ileride
Troyalıların başına büyük dertler açacaktır ve doğar doğmaz öldürülmelidir.
Kehanete inanan Kral Priamos, çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek
için görevlendirir. Savunmasız yeni doğmuş bir bebeği öldüremeyen Troyalı eski
adı IDA olan Kazdağı’na götürüp, nasıl olsa, yabani hayvanlar onu
öldürür diye düşünerek ormana bırakır. Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir
çoban bulur ve bu çocuk ileride Troyalıların başına dertler açacak olan Paris
tir.
Aradan çok uzun yıllar geçer. Kral Peleus ile Deniz perisi
Thetis'in evlenme törenine kavga tanrıçası Eris,
huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet edilmez.
Eris bunun intikamını almak için, üzerinde “EN GÜZELE” yazılı olan
altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakır. Altın elmaya
sahip olmak isteyen Kudret
Tanrıçası Hera, Zeka Tanrıçası Athena ve Aşk
Tanrıçası Afrodit arasında kavga çıkar. Her üçü de Tanrı
Zeus'a giderek, onun hakemlik yapmasını isterler. Zeus,
tanrıçaları gücendirmemek ve bu belayı Olympos'tan uzaklaştırmak
için bu işlerden anlamadığını söyleyerek hakemliği bir ölümlünün yapması
gerektiğini, bunun için ise İDA dağındaki, Troyalı Paris’e gitmeleri gerektiğini
söyler.
Tanrıçalar, Haber Tanrısı Hermes’in rehberliğinde Paris’i bulurlar.
Hermes, hangisini en güzel bulursa elmayı ona vereceğini
söyleyerek altın elmayı Paris’e verir. Tanrıçalar, Paris’in karar vermesini
kolaylaştırmak için rüşvet teklif ederler. Hera, kudret vaadeder. Paris’i Avrupa
ve Asya'nın en güçlü kralı yapacaktır. Athena Paris’i dünyanın en zeki kralı
yapacak ve Yunanistan’la yapılacak savaşı kendisine kazandıracaktır. Afrodit ise
dünyanın en güzel kadınını Paris’e teklif eder.
Paris, en güzel kadın benim olsun
diyerek, altın elmayı Afrodit'e verir. Bu işe çok kızan Athena ile Hera,
Troya'nın yıkımı için planlar kurmaya koyulurlar.
Agamemnon, dünya egemenliği peşinde koşan, iktidar delisi
bir diktatördür. Ona göre yeni alanları ele geçirmek için her yol mübahtır.
Yunanistan’ı ele geçirdikten sonra gözünü Anadolu’daki Troya’ya çevirmiş, fırsat
kollamaktadır.
Aşil, (Akhilleus) Yunan’ın usta ve büyük savaşçısıdır.
Agamemnon saflarında savaşmasına rağmen ondan nefret eder. Aşil, yalnızca tarihe mal olmak için savaşır. Agamemnon
da Aşil’e düşmandır.
Afrodit, verdiği sözü yerine getirmek için Paris'in, Yunanistan'a
gitmesini sağlar. O sırada dünyanın en güzel kadını, Isparta Kralı
Menelaos'un eşi Helen dir
Menelaos'un Girit'te olmasından yararlanan Troya’nın yakışıklı prensi
Paris, Menelaos’un güzel eşi Helen ile Troya’ya kaçar. Böylece Troya’ya saldırı
fırsatı çıkar. Ve Menelaos, bütün yunan krallarına haberciler gönderip yardım isteyerek
Troya'ya savaş açar.
Bin kadar gemi yüz bini, aşkın Akha’lı savaşçı Troya önlerine taşınır.
Çok güçlü ve kalabalık olan Akha’lar defalarca kente saldırdılar. Ama Troya,
güçlü surlarla çevrilidir, Akhaları ortak düşman kabul eden diğer Anadolu
halkları da Troyalıların yanında yer aldıklarından Troya alınamaz. Savaş dokuz yıl boyunca sürer ve zafer
durmadan yön değiştirir.
Savaşı engellemek için
Menelaos ile Paris teke tek karşılaşırlar. Paris döğüşten kaçtığından
Menelaos galip ilan edilir. Daha önce kararlaştırıldığı üzere Helen’in geri
verilmesi gerekir. Ancak Hera ve
Atena, Troya yıkılmadan savaşın bitmesini istemez. Troya’lı
Pandoros’u kandırıp Menelaos’a saldırtırlar. Ve bu nedenle savaş
yeniden başlar.
Troyalılar, bu kez Akhaları gemilerine kadar püskürtürler. Troyalı
komutan Hektor, adeta ordusunun başında kahramanlaşır. Aşil, bu
savaşın kendi savaşı olmadığı düşüncesi ile geri dönme hazırlıkları yapar ve zırhını
en iyi arkadaşı Patroklos'a verir. Ancak Patroklos, Hektor tarafından öldürülünce Aşil,
Hektor'a karşı savaşır ve Hektor’u öldürür.
Bitmek bilmez savaşta her iki taraftan da sayısız insanlar ölür, tanrılar, tanrıçalar da savaş meydanında birbiriyle savaşırlar. Ancak hala Troyalılar güçlerini korurlar, şehir surları da dokunulmamış bir şekilde ayaktadır. Savaşa bir son verebilmek için orduyu şehrin içine alıp, Troyalıları bir baskınla yok etmekten başka çare yoktur. Bunu gerçekleştirmek için Odysseus, bir tahta at yapma fikri ile ortaya çıkar. Fikre göre büyük ve içi boş bir at içine belirli sayıda asker konur. Odysseus ve diğer bazı seçkin komutanlar da atın içine gizlenirken, diğerleri denize açılıp gemileri Bozcaada'nın arkasına, Troyalıların göremeyeceği bir şekilde gizlenir. Planın yürümesi için de geride bir Akhalı asker bırakılır. Bu askerin görevi, atın şehrin içine alınmasını sağlamak için, Troyalıların ikna edilmesidir.
Bir sabah, Troyalılar büyük bir şaşkınlıkla uyanırlar. Her yer çok
sakindir; gürültülü Akha kampı, tamamen boştur ve gemiler de yerlerinde yoktur.
Batı kapısında önünde de daha önce hiç görülmemiş büyüklükte tahtadan bir at
durmaktadır. Troyalılar, Akhalar
savaştan vazgeçip, yenilgiyi kabul ederek Yunanistan'a geri dönmüş olduklarını
düşünürler. Akhaların geride bıraktıkları iyi bir aktör olan
Sinon, kendisinin Akhaların elinden kaçan bir asker olduğunu
söyler ve atın içeriye alınmasını sağlamak için bir hikaye uydurur; tahta at
Tanrıça Athena'ya kutsal bir armağan olarak yapılmıştır. Büyük olmasının sebebi
Troyalıların onu dar şehir kapılarından şehrin içine almalarını engellemek
içindir. Akhaların beklentisi
Troyalıların bu atı yakıp yıkmalarıdır. Böylece Tanrıça Athena'nın öfkesini
Troya üzerine çekmiş olacaklardır. Ama Troyalılar atı şehrin içine alıp onu
korurlarsa tanrıçanın lutfu Troyalılara yönelecektir. Akıllıca düzenlenmiş bu
hikayeye Troyalı rahip Laokoon ve
Hektor’un kızkardeşi Kassandra dışında herkes inanır. Rahip
Laokoon, “hediye veren Yunanlılardan sakının" diye Troyalıları uyarır ve atın
hemen yakılması gerektiğini söyler. Ama
hiç kimse ona inanmaz.
Troyalılar, hiç tereddüt etmeden, atı şehrin içine sürüklerler.
Troyalılara göre on yıl süren korkunç savaş bitmiş, sonunda özlenen barış
gerçekleşmiştir. Troyalılar bunu eğlenceler düzenleyip şölenlerle kutlarlar.
Gece yarısı herkesin derin uykuda olduğu bir sırada Odysseus ve arkadaşları teker teker attan dışarı sarkarak nöbetçileri öldürürler ve kapıları ardına kadar açarlar. Zaten Akha Ordusu, şehir surlarına çok yakındır. Askerler, açık kapılardan sessizce şehrin içine sızarak her tarafında yangınlar çıkarırlar. Yangınları söndürmek için sokaklara fırlayan Troya’lılar daha ne olduğunu anlamaya fırsat bulamadan kılıçtan geçirilirler.
Yıkıntılar arasında gezinen Aşil, Paris tarafından zehirli okla vurularak öldürülür. Aşil’in oğlu Neoptolemus’da Paris’i öldürür. Paris’in ölümü Troyalılar için bir kayıp değidir. Bütün belaların kaynağı odur.
Troya'nın baştan başa yakıldığı o korkunç gece Helen, eski eşi Menelaos'a
gider. Ertesi gün birlikte Yunanistan'a yelken açarlarken, Asya'nın bu en mağrur
kentinden geriye bıraktıkları şey, sadece için için yanmakta olan bir
harabedir.