Bosporus, Nam-ı Diğer; İstanbul Boğazı
Gece karanlıkta çalışmaya başladılar Fatih'in aslanları, sırf topları
boğazdan karşıya geçirmek adına. Yağlı kızaklardan geçirdiler tüm topları sabaha
kadar uyumadan, yorulmadan ta ki düşmanları, sabah karşılarında o kadar gemiyi
görüp hayretler içinde kalana kadar... Nice krallar, hükümdarlar bu şehre sahip
olmak için nelerinden vazgeçmişlerdir kim bilir, Sultan Fatihin de yaptığı
gibi...
İşte o kadar güzel bir şehirdir İstanbul, pek çok farklı medeniyete kol,
kanat germiştir. Ölümler, doğumlar görmüştür. Her zaman fedakâr yanını
göstermekte cömert olmuştur. Pek çok kusursuz ve şahane yerleri vardır bu
şehrin, işte İstanbul Boğazı da bu güzel medeniyetler şehrindeki güzide
yerlerden sadece birisidir...
Boğaz'ın en eski sakinlerinden olan Bizanslılar, “Bosporos” adını
veriyorlardı buraya. Sözcük olarak inek ya da öküz anlamına gelen “Bous”
ve yol, geçit anlamlarına gelen “Poros” adlarının birleştirilmesiyle
türetilmişti. Aslında öküz ya da inek geçidi anlamına gelen “Bosporos” adını
taşıyan bu boğaza bu adın verilmesi, Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo
adında bir kıza âşık olması olayına kadar dayanır. Hikâyeye göre İo nehirler
tanrısı İnahos'un kızı durumundadır. Tanrıların başı olan Zeus dünyalar güzeli
bu kızı görünce ona âşık olur ve eşi Hera'dan gizlice onunla birlikte olmaya
başlar. Bir gün Hera'ya tam yakalanmak üzereyken, kendisini bir buluta, İo'yu da
bir ineğe çevirir. Bu duruma aldanmayan Hera, ineği Zeus'tan hediye olarak
ister. Onu Zeus'tan uzak tutmak için de Argos Panoptis adlı canavarın gözetimine
bırakır. Ancak Zeus, Hermes'i yollayıp Argos'u öldürtür. Bunun üzerine Hera,
ineğe dönüşmüş İo'yu sürekli rahatsız etmesi için ona bir sinek musallat eder.
Sinekten kurtulmak için var gücüyle koşan İo boğaza geldiğinde kendini boğazın
sularına bırakır ve bu engeli yüzerek geçer. Kıyıya çıktığı yerde Keroessa
adında bir kız çocuğu doğurur ve bu kız büyüdüğünde denizler tanrısı Poseidon
ile evlenerek Byzas adında bir oğlan dünyaya getirir. Bu çocuk doğduğu yerde
kendi adını verdiği Byzantion kentini kurar. Bu mitolojik öyküler hem İstanbul
şehrine hem de Boğaz'a adlarını vermelerinden dolayı
önemlidir.
Boğaz'ın antik çağlarda kullanılan adlarından olan Bosporus'un orijinine
yönelik ortaya atılan diğer bir görüş de sözcüğün Fosforos yani fosforlu, ışık
saçan anlamından geldiği yönündedir. İstanbul Boğazı batı dillerinde
halen daha bu ad ya da bu adın değişik biçimleriyle bilinmektedir. Eski Türk
kaynaklarında ise İstanbul Boğazı'nın birçok farklı kullanımına rastlamaktayız.
Halîc-i bahr-i rûm (Marmara Denizi Boğazı), Halîc-i bahr-i si-yâh
(Karadeniz Boğazı), Halîc-i konstan-tiniyye (Konstantiniye Boğazı),
Merecü'l bahreyn / Mecma'ül bahreyn (İki denizin birleştiği yer) ve
İslâmbol Boğazı gibi adlarla anıldığı da görülmektedir.
İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan bir
su geçidi niteliğindedir. Genel olarak kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır
ve İstanbul şehrini Avrupa ve Anadolu yakası olmak üzere iki bölüme ayırır.
Boğazın her iki yakasına yayılmış yerleşim bölgesine “Boğaziçi” adı
verilir. İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı Türk Boğazları olarak
adlandırılır ve Avrupa ile Asya kıtalarını birbirinden ayıran doğal sınırlardan
biri olarak kabul edilir.
Tarih boyunca boğazın kıyıları değişik uygarlıklara ev sahipliği yapmış,
MÖ 685 yılında Megara'dan gelen Yunanların, bu bölgede bir şehir devleti
kurmasıyla gelişerek büyümüştür. Doğu Roma İmparatorluğu'na ve Osmanlı
Devleti'ne başkentlik yapan ve günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük kenti
olan İstanbul'un en belirgin simgelerinden biridir. Hem İstanbul'un hem de
Türkiye'nin yurt dışı tanıtımlarında baş ögelerden biri olarak göze
çarpmaktadır.
Uluslararası deniz taşımacılığının yapılabildiği en dar geçit olma
özelliğini taşıyan İstanbul Boğazı üzerinde, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet
asma köprüleri bulunur. Bu iki köprü de hem İstanbul'un iki yakasını bağlar
hem de Avrupa kıtası ile Asya kıtası arasında birer geçiş bölgesi sağlar.
İstanbul halkının taşımacılığının en önemli kilit noktalarından biri olan
Boğaz'da, kıtalar arası ulaşım sağlayan araçlar bulunmaktadır. Yapımı hâlen daha
sürmekte olan deniz altı raylı sistem tüp geçidi Marmaray projesiyle iki
kıta arasında kesintisiz bir demir yolu hattı oluşturulacak ve Londra'dan
Pekin'e yalnızca demir yolunu kullanarak gitme kolaylığı sağlanacaktır.
İstanbul Boğazı sahip olduğu girintili-çıkıntılı yapı hemen hemen her
bölgede kendisini gösterir. 12 adet keskin kıvrımı bulunan Boğaz'ın kıvrılma
açıları, Yeniköy açıklarında 80 dereceyi ve Kandilli açıklarında da 45 dereceyi,
bulur. Boğaz'ın bu kıvrımlı yapısından dolayı; su yolu uzunluğu ile kıyı
uzunluğu birbiriyle aynı değildir. Kara uzunluğu Avrupa Yakasında bir uçtan bir
uca toplam
Boğaz kıyılarında geniş düzlükler bulunmaz. Denizin bitiminden birkaç
metre sonra yer yer yalçın tepeler başlar. Boğaz'ın özellikle de Avrupa Yakası
kıyılarındaki düz alanların çoğu denizin doldurulması sonucunda elde edilmiştir.
İstanbul Boğazı etrafında yüksekliği 100 metreyi aşmayan çok sayıda küçük
yükselti bulunmaktadır. Boğaz'a nazır manzaraya sahip en önemli yükseltiler;
Avrupa ve Asya kıtalarını ayıran İstanbul Boğazı'ndan karşıdan karşıya
geçişi sağlayan ilk köprü Boğaziçi Köprüsü'dür. Yapımına 1970 yılında başlanmış
olup, 29 Ekim 1973 tarihinde tamamlanarak hizmete açılmıştır. Köprünün toplam
uzunluğu
Avrupa ve Asya kıtalarını ayıran bir Boğaz'dan karşıya kolayca geçebilme
fikri, yüzyıllar boyunca çekiciliğini korumuştur. Bilinen en eski Boğaz geçişi
M.Ö. 511 yılında gerçekleştirilmiştir. İskit seferine çıkan Pers Kralı
Darius'un 700 bin kişilik ordusu, gemilerin yan yana getirilmesiyle
oluşturulan yüzer köprüler sayesinde ile Trakya'ya
geçmişlerdir.
Köprünün açıldığı gün halk o kadar yoğun bir ilgi göstermiştir ki, on
binlerce kişi aynı anda köprünün üzerinde Asya'dan Avrupa yakasına doğru ve bir
süre sonra da her iki yakaya doğru karşılıklı yürümeye başlamışlardır. Açılışa
özel araç yolundan da yayalara yürüme izni verilince, köprünün üzerinde yaya
adımlarının çokluğu ve bu yoğunluğun homojen bir şekilde köprünün tüm yüzeyine
yayılması sonunda rezonans artışı en yüksek seviyeye ulaşmış ve köprü salıncak
gibi sallanmaya başlamıştır. Daha ilk günden köprünün çökme korkusundan dolayı,
yaya geçidine son verilmiştir.
Stratejik Önemi
Daha önce de değinildiği üzere İstanbul Boğazı, Türkiye dışında
Karadeniz'e kıyısı olan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna için
Akdeniz'e ve diğer açık denizlere ulaşabilmenin tek yoludur. Bu durumu
itibariyle çok önemli bir konuma sahiptir. Baltık Denizi ve Kuzey
Okyanusu'na kıyısı olan Rusya dışında diğer ülkeler içinse alternatifi
olmayan bir güzergâhtır niteliğindedir. Boğazlar üzerindeki egemenlik sadece
Türkiye için değil, boğaza kıyısı olan ülkeler için de önemli bir
konudur.
Geçmiş çağlardan beri önemini hep koruyan Boğaz'da, ilk egemenliğin
Atinalı devlet adamı ve komutan Alcibiades tarafından sağlandığı rivayet edilir.
Alcibiades bugünkü Kız Kulesi'nin üstünde bulunduğu küçük adaya gümrük
binası işlevi gören bir yapı kurarak Boğaz'dan geçen gemilerden vergi almıştır
ve Boğaz'ı ticari olarak da kullanmıştır. Bizans'ın egemenliği dönemlerinde de,
Boğaz'dan geçiş için alınan vergiler devlet için önemli bir gelir kaynağı
olmuştur. Karadeniz, İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi'nin kesişme
noktasında bir yarımada üzerinde kurulu olan İstanbul şehri, yüzyıllar boyunca
ele geçirilmesi en zor ve en korunaklı kentlerden biri
olmuştur.
Osmanlı döneminde de Boğaz'ın hakimiyetini ele geçirmek için etraftaki
topraklar ele geçirilmiş ve Boğaz geçişini kullanan gemilerden geçiş ücreti
alınmıştır. İstanbul şehri kuşatılmadan önce Boğaz'ın en dar noktasına
karşılıklı olarak Anadolu ve Rumeli hisarları yaptırılmış ve Boğaz'ın
kontrolü böyle sağlanmıştır.
İstanbul kuşatması başarıya ulaşıp, şehir düştüğünde Osmanlılar
Boğaz'ın tam hakimiyetine sahip olmuş oldular. Daha sonrasında, Osmanlı
Devleti'nin Çanakkale ve İstanbul boğazlarındaki limanlardan kazandığı toplam
gelir 42 bin altın civarındaydı. Bu dönemde Boğazdan duraksız geçişlerde de,
gemilerden en az 300 akçe alınıyordu. Yine aynı dönemde yayalar için geçiş
ücreti de kişi başı üç akçeydi.
Şimdi de durumun pek farklı olmadığı köprü geçişinde, verilen ücretten
daha ziyade eşsiz boğaz manzarasına tanık olma lezzeti, insanların pek
vazgeçemeyeceği bir durum niteliğinde.